Birinin adı "Recep Tayyip Erdoğan", diğerinin adı da "Fatih Sultan Mehmet" olan iki hızlı feribot, önceki gün hizmete girdi. Milliyet'te Şenol Demirci'nin haberine göre, İstanbul'un eski belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna, "ÖTV hangi başbakan döneminde kalkarsa, yeni feribotlardan birine onun adı verilecek" demiş. Neticede, deniz araçlarındaki ÖTV, bu iktidar döneminde kalktığı için de, feribotlardan birinin adı, Recep Tayyip Erdoğan olmuş. Aslında biz Türkler, böyle gemilere, anıtsal yapılara ve hatta köylere, kasabalara isim bulmakta, çok yaratıcı değilizdir. Yıllar önce bizim Ege ve Akdeniz kıyılarını anlatan bir İngiliz'in kitabında, şu uyarıyı okumuştum. - Türk sahillerinde teknenizle dolaşırken, sakın dönüp dolaşıp aynı yere geldiğinizi sanmayın. Türkler, eski isimlerini değiştirdikleri yerlere, ya Akburun, ya Bozburun, ya Karaburun derler... Bunlar, farklı farklı yerlerde olabilir. Siyasi ve tarihi şahsiyetlerin isimleri ise, Atatürk'ün adı dışında, kalıcı değildir bir mekana veya bir tekneye koyulduklarında. Hatırlayın... İnönü Stadyumu, 1950 sonrasında Mithat Paşa olmamış mıydı? Bunun gibi, eski belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın adı, Eminönü'ndeki bir kültür merkezine verilmiş... Sonra da, "O hala yaşıyor" gerekçesi ile, merkezin adı değiştirilmiş. Mesela biz, Adnan Menderes'i idam ettikten sonra, onun adını İzmir Havalimanı'na vermedik mi? "Şarklı" olmak böyle birşey... Humeyni öncesi Tahran'ını hatırlıyorum. Her cadde ve meydanın adı, ya "Şehinsah" ya "Pehlevi" ile başlardı. Sonra bu meydanlara mollaların isimleri verildi. Kimbilir kaç tane "Saddam Bulvarı" vardı eski Irak'ta. Sovyetler Birliği'nin Rusya olmasını hatırlayın... Leningrad, St. Petersburg oldu. Acaba Stalingrad'ın adı ne şimdi? Bizde de "İyi padişahlar - kötü padişahlar" ayırımı, yer isimlerine yansımaz mı? Örneğin Fatih Sultan Mehmet'in itibarı, hala yerinde... İkinci Boğaz Köprüsü'ne de onun adını verdik. Adıyla anılan İstanbul semti de, olduğu gibi duruyor. "Kanuni"de, adını "Süleymaniye" ile sonsuza kadar yaşatacak. Ama kimsenin aklına, bir yere veya bir yapıya "İbrahimiye" demek gelmiyor. Kimse, Deli İbrahim'in de bir padişah olduğunu hatırlamıyor. Demek onu, İbşir Paşa'nın laneti, sonsuza kadar kovalayacak. Hızlı feribota "Recep Tayyip Erdoğan" denilmesine gelince. Hepimiz biliyoruz. Erdoğan iktidarda kaldıkça, bu ismin yeri sağlam. Sonra o feribotun adı ne olur, şimdiden bilemeyiz. Bir de, teknelere, gemilere, yatlara kadın adı verilmesi meselesi var. Bu çok tartışılan bir konu. Erkekler genellikle, eşlerinin adını, sahip oldukları yatlara vermeyi çok severler. Bu bir nevi, zengin aşkının kanıtıdır. Fakat o yat ileride bir yabancıya satılınca, eski sahibin eşinin adı, problem yaratır. Yabancı bir erkek, o ismi seslendirerek, "Ben .....'a bindim" diye konuşmaya başlayınca, işin tadı kaçar. Bu yüzden son dönemde, kadın adı verilmiş yatlardaki isimlerin, İngilizce veya Fransızca söylenişlerinin kullanıldığını görüyorum. Belli ki, son ekonomik krizle, yatlar çok el değiştirdiği için, böyle bir önlem alınmış. Aslında isimler de pek önemli değil. Önemli olan amaçtır. Yeni evlenen bir erkek, arkadaşını yemeğe davet etmiş. Karısını tanıştırmış arkadaşına, - Karım, demiş... Arkadaşı sormuş, - Karının adı ne peki? - Bilmiyorum, demiş erkek. Arkadaşı yine sormuş... - Beraber olmak isteyince nasıl çağırırsın onu? - Islık çalarım, gelir, demiş erkek. - Peki o senin adını biliyor mu? - Hayır, o da benim adımı bilmiyor! - O seninle beraber olmak isteyince ne yapar peki? Erkek gülmüş, cevap vermiş: - Yanıma gelip, ıslık mı çaldın diye sorar! Neyse... Gemilerin adı önemli değil neticede... Bileti alır, Tayyip Erdoğan'ın gelmesini beklersiniz.